Ahlaksız Evrim – 7

Alet kullanmak, ciddi bir bilgi işlemeyi gerektirir ve tabiatta halen daha bir kısım alet edavatı kullanabilen insan dışı canlılar görebiliyoruz. Örneğin, taşla tohumları kıran maymunlar, kargalar, yuva inşaa eden bütün canlılar…

Kimisi ise, bir takım tabiat olaylarını bir alet gibi kullanmayı öğrenmiştir. Bazı leş yiyici kuşlar sert kemikleri yüksekten yere bırakarak kırmayı keşfetmişken, mesela usta yırtıcı bir çok hayvan avlanmada rüzgarın etkisini kullanmayı, avlarına rüzgarın aksi istikametinde yanaşmayı öğrenememiştir.

Bilim insanları alet kullanmanın insan evriminde çok önemli bir aşama olduğu kanaatindedirler. Onlara göre, insanı diğer canlılardan ayıran en önemli özelliklerden birisi insanın alete bağımlı olmasıdır. İnsanın alet kullanma becerisi geliştikçe, alet kullanmadan doğada yaşamaya imkan sağlayan özellikler körelmiş, insanın alete bağımlılığı artarak devam etmiştir. Böylelikle insanın evrimi aletleri daha iyi kullanabilecek şekilde gelişmiştir. Alet, kültürün çok önemli bir ögesidir. Ve görüldüğü üzere insanın aletle olan ilişkisi ve ona bağımlılığı evrimle etkileşim içindedir.

Bilgiyi yorumlamanın zirvesinde insan türü bulunmaktadır ve kitabın esas amacı insan dağarcığındaki bilginin, kültürün ve dinlerin yani inançların evrimidir.

Her etkileşim mutlaka çok yönlü bir nitelik arz eder. Bu nedenle hiç bir eylemin tek bir sonucu yoktur. Eylemle etkileşime geçen süje sayısınca sonuç doğar. O eylemin “iyi” veya “kötü” olarak nitelendirmesi ise, doğan sonuca ve o sonuçtan etkilenene göre değişir.

Arslanlar bir geyiği öldürdüğünde bu arslanlar açısından iyi, öldürülen geyik veya yavruları bakımından kötü bir sonuçtur. Arslanlar öldürdükleri geyiği çabucak tüketemezlerse sırtlan sürüsü belirir ve avı arslanlardan ÇALARLAR. Bu ÇALMA eylemi yani HIRSIZLIK, çalan sırtlanlar ve yavruları bakımından İYİ, avları çalınan arslanlar ve yavruları bakımından KÖTÜ’dür. Dolayısıyla tabiatta çalmanın iyiliği veya kötülüğü diye bir kavram yoktur. Çalma, hayatta kalmasına ve üremesine katkı sunduğu canlı için fevkalade iyi, aksi durumda fevkalade kötüdür.

Tabiatta bazı hayvanlar tek eşli, bazıları çok eşlidir. Bazı dişiler, birden çok erkekle çiftleşirler. Hatta bazısı, aynı batında yani aynı üreme döneminde birden çok erkekle çiftleşir. İleride değinileceği üzere Bonomo maymunlarında cinsellikte neredeyse hiç bir kural ve kısıtlama yoktur.

Tüm bu eylemlerin evrim sürecinde tek bir tanımı vardır: Uyum sağlayarak hayatta kalmaya yarayanlar İYİ, bunun aksi istikamette olanlar ise KÖTÜ’dür. Peki, tüm bu canlılarla akraba olan ve aynı çevresel koşullardan aynı evrim sürecinden geçerek gelişen insan için İYİ veya KÖTÜ olanı kim belirliyor ? Evriminin çok önceki dönemlerinde, başka bir canlının avını çalan insan KÖTÜ bir iş mi yapmıştır ?

Bu insan, bir başka hayvanın değil kendi türünde bir başka insanın avını çalmış da olabilir. Bu durumda bu davranışın değeri, iyiliği veya kötülüğü değişir mi ?

İYİ’yi veya KÖTÜ’yü tayin eden kimdir ?

İşte can sıkıcı ve zor olan konu bu sorularla başlıyor.

Bütün canlılar için kendi türünde olsun olmasın “öteki”nin varlığı hayati derecede kritik bir önem taşır. Çünkü “öteki”, bir tehdit, bir yiyecek, bir müttefik, üremeye elverişli bir eş olabilir. Canlının tüm bu durumlarda “öteki” ile irtibatı evrim kanunları için elzemdir. “Öteki” ile ilişki kurmak için illaki sosyal bir canlı olmak gerekmez. Bir çok canlı tek başına yaşarken “öteki” ile sadece av sahasının kontrolü ve çiftleşme aşamasında ilişki kurmaktadır.

Fakat, sosyallik arttıkça “öteki” ile ilişkiler ve ötekinin hareketlerine karşı geliştirilen tepkiler karmaşık bir hal almaya başlar. Gözler, kulaklar, burunlar pür dikkat “öteki”ne odaklanmıştır. Sosyal psikoloji uzmanları, insan ve grup davranışında “öteki”nin etkileri hususunda sayısız araştırmalar / deneyler yaptılar. İnsanın bir oda içerisinde tek başına bulunurken sergilediği davranışlarla başkalarıyla birlikteyken sergilediği davranışlar asla benzer değildir. “Öteki”nin sahneye çıkışı vücut kimyamıza kadar her şeyimizi istemsiz olarak değiştirir.

Sosyallik, sürekli olarak “öteki” ile birlikte olmak, “öteki” ile iletişimi sıklaştırmaktır. “Öteki”nin varlığı, yokluğunda mevcut olmayan yeni kurallar dayatır. Ve ötekinin var olduğu bir ortamda canlının dayattığı kural ötekini de ilgilendirmektedir. Canlı, bir grup içerisinde yaşıyorsa “ötekiler”in tasnifi çeşitlenir. Grubun içindeki ötekiler, gruptan olmayan ötekiler…

Kabaca örneklersek, bir arslan sürüsünde baskın / lider erkek açısından grup içi ötekiler, eşleri, genç erkek arslanlar ve yavrulardır. Gruptan olmayan diğer arslanlar ister erkek ister dişi olsunlar grubun tamamı için temelde “tehdit” algısı doğuran ötekilerdir. Erkekler, erkeklerin rakibi, dişiler dişilerin rakibidir. Bunlar sadece cinsel açıdan değil, av sahasının ve avın bölüşümü için de tehdit sayılırlar. Görüleceği üzere, ötekine karşı takınılan tutumun temelinde evrim yasası vardır. Şartlara uyum sağlayarak hayatta kalmaya ve neslini devam ettirmeye engel olan her şey KÖTÜ’dür. Birden fazla arslanın bir grup oluşturmasının temelinde de, birlikte avlanmak, av sahasını birlikte korumak, üreyecek eş bulmayı kolaylaştırmak, üremenin mahsulü yavruları korumak gibi çevreye uyum sağlayarak yaşamayı ve nesli sürdürmeyi sağlayan evrimsel menfaatler bulunmaktadır. Bu örnekleme içerisinde evrim cenderesinin arslan türü için dayatması açık ve basittir: Bu koşulları sağlarsan yaşar ve çoğalırsın. Bu koşulları sağlayamazsan yaşayamaz, üreyemez ve yok olursun.

İnsan türünün erken dönemlerinde de “ötekine” karşı tutumun ve sosyalleşmenin başka bir mahiyeti ve amacı olmayacaktır. Ötekinin varlığı ortaya, davranışı niteleyen bir kural çıkaracaktır. Bu kurala, ahlak, yasa, kanun, yükümlülük, sorumluluk, örf, adet, gelenek, teamül gibi isimlerin verilmesi onun niteliğini ve bu ilk çıkış noktasını asla değiştirmeyecektir. Grup içerisindeki kuralların ortaya çıkış sebebi evrim cenderesinden sağ salim çıkıştan ve bu suretle nesli devam ettirebilmekten başka bir şey değildir.

Devam edecek

Ali Aksoy